-Yavrum
kuruların kavanozunu getirecektin?
-Geldim
Anne.
-Tamam,
sağ olasın ne yapacaksın şimdi?
-Belki
birazdan dışarı çıkarım arkadaşlarla buluşurum. Yapacak bir şey yok ki.
-Nasıl
yapacak bir şey yok yavrum, sen yapmıyorsun? Var esasında hem de o kadar çok ki
gel yardım et istersen.
-Yok,
anne ben almayım, dışarı çıkacağım.
Fatma Hanım her anne gibi evlatlarına
düşkün bir kadındı. Evlatlarının ayaklarına taş değsin istemezdi. Bu yüzden bazen abartır, abarttığını da fark etmezdi. Söylene
söylene her şeyi kendi yapar, evlatlarına fırsat vermezdi.
Akşam gelecek misafir için hazırlıktaydı
bu gün. Bir yandan temizlik yapıyor bir yandan da yemekleri hazırlıyordu. Eskisi
gibi değildi artık daha çabuk yoruluyordu. Kızı Ada başka bir şehirde yaşıyordu. Semih
ise taze ergen olduğu için kimse ona bir şey söyleyemiyordu. Her lafa kızıp
alınıyordu. Çocukların dedesine göre tüm bunlar şımarıklıktandı “git Allah’ını seversen bu halleri de
çekilmiyor burunlarından kıl aldırmıyorlar artık gençler! diyordu.
Semih’ e kısa bir süre önce telefon
alınmıştı. Telefon alınmadan önceki zamanlarda bisiklete biner basketbol oynardı. Arkadaşlarıyla zaman
geçirmeyi severdi. Şimdiyse evden dışarı çıkmak istemiyor hep bir bahane
üretiyordu. Evin içinde bir anda gözden kayboluyor dikkat çekmemeye çalışarak telefon
başında zaman harcıyordu. Annesi bu duruma üzülüyordu ancak üstüne varmak
istemiyordu. Yanlış bir davranışı onun ailesinden iyice uzaklaşmasına neden
olabilirdi.
Akşama gelecek olan misafir Fatma'nın yakın
arkadaşı Ahsen’di. Yemek çay muhabbetinden sonra Fatma Ahsen’ e içini döktü.
Çocuklarını doğru yetiştirmeye çalışan Ahsen’ in tarzını, çocuklarının davranışlarını
beğenirdi. Oğluyla ilgili her şeyi Ahsen'e anlattı.
Ahsen;
-Seni
anlıyorum Fatma’cım. Ergenliği böyle bir zamanda yönetmek kolay değil.
Vücutları değişiyor, dünyaları
değişiyor, kimlik arayışı içinde bocalıyorlar bizde benzer şeyler yaşadık.
Semih’e zaman ver ama boş bırakmamaya çalış. Aşağı sokakta bizim Mehmet’ in
tanıdığı bir ustamızın Ahşap oyma atölyesi var. Civarda çalışan diğer esnaflar
da temiz insanlar. Okul çıkışı ve hafta sonları orada biraz zaman geçirirse
hayatı öğrenmesi açısından da iyi olur. Ufaktan Semih’ e duyuralım sonra gidip
görüşürsünüz.
Fatma misafirlerini uğurladıktan sonra
eşiyle balkona geçti. Her anne her baba gibi evlatlarının iyiliğini
istiyorlardı.
Peki,
evlatlarının ihtiyacı olan neydi?
Fatma'nın kendi çocukluğunda eksik kalan
imkânları olmuştu. Belki bu yüzden kendi eksik kalanlarını evladında tamamlamaya çalışıyordu.
İmkânları yorulmadan, emek vermeden altın tepside sunarsa evladının mutlu
olacağını zannediyordu. Evladının ihtiyacı olan otoriteyi, sertlik
despotluk olarak görüyordu. Sevginin tanımını zihninde böyle oturtmuştu. İhtiyaç
olduğunda Semih’ten yardım istemez, sonra da hareketsizliğinden yakınırdı. Şimdi ise üretmeyen, evden dışarı bile çıkmayan, hareketsiz çocuğundan neşeli ve mutlu olmasını
bekliyordu.
O akşam eşiyle yepyeni kararlar aldılar. Evlatlarının toparlanması, gerçek hayata uyumu için hedefler belirlediler. Artık Semih yerine değil, Semih içindi çabaları. Zamanla anlayacaktı evlatları da kendi iyiliğinin istendiğini.
Bir süre sonra Semih yeniden okula bisikletle gitmeye başlamıştı. Okul çıkışı atölyeye geçiyor bir süre orada zaman geçiriyordu. Evde derslerinin yanında yapması gerekenler vardı. Semihin yüzündeki keyifsiz, hüzünlü ve kaygılı bakışların yerini gülen gözler almıştı artık. Gülümsediğinde gözlerinin içi gülüyordu. Evladının toparlanmaya başladığını görmek Fatma’yı ve eşini çok mutlu etmişti. Semih atölyeden eline geçen ilk maaşı ile ailesine hediyeler bile almıştı.
Fatma Hanım hediye paketini açarken oğlunun yeni halinden son derece memnundu, oğluna "iki gözümün çiçeği" derken sürekli şükrediyordu.
Kendiyle mutlu olan, güleryüzlü ve
başarılı bir evlattan hangi anne-baba memnun olmazdı ki?
&


Yorumlar
Yorum Gönder