İKİ GÖZÜMÜN ÇİÇEĞİ

 



Kızıl sarı yaprakların dallardan döküldüğü bir sonbahar sabahıydı. Güneş kara bulutların ardından bir görünüyor, bir kayboluyordu. Saklanır gibi bir hali vardı. Bir süre sonra da beklenen yağmur başladı.  Balkondan dışarıyı seyreden Semih ellerini gökyüzüne doğru uzatıp damlaları yakalamaya çalışıyordu. Yağmur damlalarının elleriyle temasını sevmişti. Bir süre dalıp gitti, çam ağaçları rüzgâr eşliğinde adeta dans ediyordu. İçeriden gelen annesinin sesiyle irkildi.

-Yavrum kuruların kavanozunu getirecektin?

-Geldim Anne.

-Tamam, sağ olasın ne yapacaksın şimdi?

-Belki birazdan dışarı çıkarım arkadaşlarla buluşurum. Yapacak bir şey yok ki.

-Nasıl yapacak bir şey yok yavrum, sen yapmıyorsun? Var esasında hem de o kadar çok ki gel yardım et istersen.

-Yok, anne ben almayım, dışarı çıkacağım.

Fatma Hanım her anne gibi evlatlarına düşkün bir kadındı. Evlatlarının ayaklarına taş değsin istemezdi. Bu yüzden bazen abartır, abarttığını da fark etmezdi. Söylene söylene her şeyi kendi yapar, evlatlarına fırsat vermezdi.

Akşam gelecek misafir için hazırlıktaydı bu gün. Bir yandan temizlik yapıyor bir yandan da yemekleri hazırlıyordu. Eskisi gibi değildi artık daha çabuk yoruluyordu. Kızı Ada başka bir şehirde yaşıyordu. Semih ise taze ergen olduğu için kimse ona bir şey söyleyemiyordu. Her lafa kızıp alınıyordu. Çocukların dedesine göre tüm bunlar şımarıklıktandı “git Allah’ını seversen bu halleri de çekilmiyor burunlarından kıl aldırmıyorlar artık gençler! diyordu.

Semih’ e kısa bir süre önce telefon alınmıştı. Telefon alınmadan önceki zamanlarda bisiklete biner basketbol oynardı. Arkadaşlarıyla zaman geçirmeyi severdi. Şimdiyse evden dışarı çıkmak istemiyor hep bir bahane üretiyordu. Evin içinde bir anda gözden kayboluyor dikkat çekmemeye çalışarak telefon başında zaman harcıyordu. Annesi bu duruma üzülüyordu ancak üstüne varmak istemiyordu. Yanlış bir davranışı onun ailesinden iyice uzaklaşmasına neden olabilirdi.

Akşama gelecek olan misafir Fatma'nın yakın arkadaşı Ahsen’di. Yemek çay muhabbetinden sonra Fatma Ahsen’ e içini döktü. Çocuklarını doğru yetiştirmeye çalışan Ahsen’ in tarzını, çocuklarının davranışlarını beğenirdi. Oğluyla ilgili her şeyi Ahsen'e anlattı.

Ahsen;

-Seni anlıyorum Fatma’cım. Ergenliği böyle bir zamanda yönetmek kolay değil. Vücutları değişiyor,  dünyaları değişiyor, kimlik arayışı içinde bocalıyorlar bizde benzer şeyler yaşadık. Semih’e zaman ver ama boş bırakmamaya çalış. Aşağı sokakta bizim Mehmet’ in tanıdığı bir ustamızın Ahşap oyma atölyesi var. Civarda çalışan diğer esnaflar da temiz insanlar. Okul çıkışı ve hafta sonları orada biraz zaman geçirirse hayatı öğrenmesi açısından da iyi olur. Ufaktan Semih’ e duyuralım sonra gidip görüşürsünüz.


Fatma misafirlerini uğurladıktan sonra eşiyle balkona geçti. Her anne her baba gibi evlatlarının iyiliğini istiyorlardı.

Peki, evlatlarının ihtiyacı olan neydi?

Fatma'nın kendi çocukluğunda eksik kalan imkânları olmuştu. Belki bu yüzden kendi eksik kalanlarını evladında tamamlamaya çalışıyordu. İmkânları yorulmadan, emek vermeden altın tepside sunarsa evladının mutlu olacağını zannediyordu. Evladının ihtiyacı olan otoriteyi, sertlik despotluk olarak görüyordu. Sevginin tanımını zihninde böyle oturtmuştu. İhtiyaç olduğunda Semih’ten yardım istemez, sonra da hareketsizliğinden yakınırdı. Şimdi ise üretmeyen, evden dışarı bile çıkmayan, hareketsiz çocuğundan neşeli ve mutlu olmasını bekliyordu.

O akşam eşiyle yepyeni kararlar aldılar. Evlatlarının toparlanması, gerçek hayata uyumu için hedefler belirlediler. Artık Semih yerine değil, Semih içindi çabaları. Zamanla anlayacaktı evlatları da kendi iyiliğinin istendiğini.

Bir süre sonra Semih yeniden okula bisikletle gitmeye başlamıştı. Okul çıkışı atölyeye geçiyor bir süre orada zaman geçiriyordu. Evde derslerinin yanında yapması gerekenler vardı. Semihin yüzündeki keyifsiz, hüzünlü ve kaygılı bakışların yerini gülen gözler almıştı artık. Gülümsediğinde gözlerinin içi gülüyordu. Evladının toparlanmaya başladığını görmek Fatma’yı ve eşini çok mutlu etmişti. Semih atölyeden eline geçen ilk maaşı ile ailesine hediyeler bile almıştı.





Fatma Hanım hediye paketini açarken oğlunun yeni halinden son derece memnundu, oğluna "iki gözümün çiçeği" derken sürekli şükrediyordu.

Kendiyle mutlu olan, güleryüzlü ve başarılı bir evlattan hangi anne-baba memnun olmazdı ki?

 

                                                                           &

Her insan bu hayatta mutlu ve başarılı olmak ister. 

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" ; insanın amacını amaç edinen bir gerçeklik ilmidir. 
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdirile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 

 

 

 



Yorumlar