YOL AYRIMI

Bir yol ayırımındaydı şimdi. Düz aşağı devam ederse şehrin renkli ışıklarla ışıklandırılmış, sokak şarkıcılarının müziklerinin her köşe başında duyulduğu ana caddelerden birine ulaşacaktı.

Düz gitmek yerine sağa saparsa yokuş tırmandıktan sonra şehrin büyük parklarından birine ulaşacaktı. Çimenlerin kokusunu, rengarenk çiçeklerin görüntüsünü anımsadı birden. 

Eğer sola dönerse ara, dar sokaklarını dolaşacaktı şehrin.

Bir yol ayrımındaydı şimdi tıpkı hayatında olduğu gibi. Önemli kararlar alması gerekiyordu. Alacağı karara göre yolunu çizecekti. 

Ne istiyordu hayatında bunu sordu kendine? Huzur dedi ve sağdaki yokuşa sürdü yöneldi. Yokuş yukarı tırmanmak zordu. Hayatta da böyle değil miydi? Daha çok yokuş tırmanmaz mıydı insan? “Hayat iniş ve çıkışlardan ibarettir. Bu hayatta duyacağın hayırlar evetlerden çok olacak” diyen babaannesinin sözü çınladı kulağında. Çalışma hayatı canlandı gözünde. Kendi ilgiye muhtaçken müşteriye ilgi göstermesi, içi ağlarken tebessüm etmesi bunlar da hayatın yokuşları değil miydi?

Yokuşun sonunda düzlüğe vardı sonra da parkın girişine ulaştı. Her zorluğun sonunda mükafatı yok muydu? 

Ve işte yeşili görünce içine dolan huzur. Bahar geliyordu, ağaçlar çiçeklerini açmaya başlamış, kokusunu salıyordu. Sonbaharda ayrı ilkbaharda ayrı renk şöleni vardı. Kuru kahverengi odunlardan doğa tekrar canlanıyordu. 

İnsan gibi diye düşündü. “Zor günler gelir ve geçer” derdi babaannesi. “Şimdi kıtlıktasın, sonra bolluğu gelecek. Bu zamanların geçici olduğunu bil. Önemli olan bu zamanlarda yapıp ettiklerin, verdiğin tepkiler. Buna göre şekillenecek her şey.”

Şimdi kıtlık yaşıyordu. Ağaçlar ise kendi kıtlıklarından çıkıp canlanmaya başlamıştı. İçine ümit doldu. Doğa ona babannesinin sözlerini ve hayatın döngüsünü hatırlatmıştı. 

Bir ağaç tıpkı insan gibi. Veya zıttı bir insan tıpkı ağaç gibi. Kendi hayatının döngüsünü yaşıyordu ikisi de. Kökleri ile toprağa tutunuyor, gövdesi ile dik duruyordu. İnsan da öyle değil miydi? Kökleri ile tutunuyordu bir şeylere, tutunmazsa ağaçlar gibi savrulup giderdi. Köklenmesi için uyumlanması gerekiyordu bulunduğu ortama, var olmak için. Kökleri ne kadar güçlüyse gövdesi de o kadar sağlam oluyordu her ikisinin de.

Bir yol ayrımındaydı şimdi karşısında cevap bekleyen bir soru. Neyi seçecekti? Aslında cevaplar basitti. Zorlaştıran insanoğlu. Erteleyip bir sonraki sapakta daha büyüğünü mü karşılayacaktı? Yoksa sahiplenip üstüne mi gidecekti?

Şimdi ne yapacaktı? Baskıda gerçeklere mi tutunacak? Yoksa pes mi edecekti? Tamam mı? Devam mı? 

Tutunduğu gerçekler çıkarına denk geldiğinde ne yapacaktı? Zorlandığı, tıkandığında son kapıyı da çalacak mıydı? Vaz mı geçecekti?

Ağaç ve insan… insan ve ağaç… doğadan çıkaracağı ne kadar çok çıkarım vardı. 

&

Her insan bu hayatta mutlu ve başarılı olmak ister. 

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" ; insanın amacını amaç edinen bir gerçeklik ilmidir. 
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 
Yahya Hamurcu


 

Yorumlar

  1. Bu yazının, İhtiyaç anında karşıma çıkması… “ Baskıda gerçeklere mi tutunacak? Yoksa pes mi edecekti?”.. kaleminize sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder