60 – 65 yaş arası 5 kişilik bir arkadaş grubuydu Sema’ların ekip. Her ayın ilk Çarşamba’sı şaşmaz öğle çayına buluşur sohbet muhabbet ederlerdi. Yeni yılın yeni ayın ilk çarşambasında da buluşmuşlardı yine. Sema’yı yeni olan her şey çok heyecanlandırırdı. Hem heyecanlanır hem de eskiyi düşünür kendince bir sonuç değerlendirme yapardı. Yeni yıla geçmeleriyle de bir önceki yılın hatta yılların sonuç değerlendirmesini yapmış kendi için yeni hedefler koymuştu. Sohbetin bir yerinde dalmış Cemil’le geçirdiği yıllar aklına gelmiş; sevinçleri, hüzünleri, hataları, iyi ki yaptım dedikleri, keşke yapmasaydım dedikleri. Sonra birden kulağına kızların konuşmasından “Çöpsüz Üzüm” kelimesi ilişti. İster istemez dudaklarına acı bir gülümseme geldi ve Özlem bunu fark etti:
- Neye güldün bakim sen?
- Hiiiç. Çöpsüz üzüm dediniz ya Cemil geldi aklıma. Onunla ilk tanıştığımızda bir arkadaşım çöpsüz üzüm. Daha ne istiyorsun? demişti. Sonrasında da aramızda bir espri kaldı, çöpsüz üzüm diye bahsederdik hep. Keşke başlangıcı kadar güzel gitseydi o üzüm. Maalesef ağzımda kötü bir tad bıraktı.
Sema 21 Cemil ise 27 yaşındaydı
tanıştıklarında. Sema onu okulda görür uzaktan uzağa çok beğenirdi zaten. Ama
tanıştıktan sonra daha çok beğendi. Yaşı büyük bir de üst sınıflardan olunca
onun için daha ulaşılmaz ve dolayısıyla daha çekici olmuştu. Karşılaşabilmek,
ayak üstü bir sohbet edebilmek için onun derslerinin olduğu sınıfın önünden
geçerdi. Onun otobüsten ineceği zaman durağa gider tesadüfen karşılaşmışlar
gibi yapardı.
Bir süre sonra Sema’nın istediği
olmuş, Cemil de ona ilgi duymaya başlamıştı. Artık okula birlikte gidiyor
çıkışlarda birlikte vakit geçiriyorlardı. Sema’nın adeta ayakları yere
basmıyor, hayatındaki her şeyi Cemil’le eşleştirmeye çalışıyor. Ona göre ayarlayıp
daha çok vakit geçirmeye çalışıyordu. Cemil’in ise hayatı ondan daha yoğun,
yapacak hep bir şeyleri vardı. Bu şekilde üniversite bitmiş ve onlar evlenmeye
karar vermişlerdi.
Tabi geçen sürede Sema, Cemil’e
daha düşkün Cemil ise iş bulmasıyla yoğunluğuna yoğunluk katmıştı. Sema şimdi
düşündüğünde anlıyordu, çok fazla zıtlıkları vardı. Aslında bu onları bir
yandan birbirine çeken bir şeydi. Evlenmişlerdi ama Sema hala bir iş
bulamamıştı. Zaten Cemil de onun iş bulmasıyla pek ilgilenmiyor hatta istemiyor
gibiydi. Sema da bunu fark etmiş hiç üstelememiş birkaç iş görüşmesinden sonra
iş aramayı bırakmıştı. Sonra peş peşe doğan bebekleri, onların sorumlulukları, evin
işleri derken bütün işlere kendi koşturur olmuştu.
Cemil’in ise yoğunlukları artarak
devam ediyor fakat hiç ailesiyle ilgili olmuyordu. Eve geldiğinde de genelde
emir verir gibi taleplerini sıralıyor, bir şeyleri beğenmiyor, şikayet ediyor,
kızıyordu. Sema ise o kızmasın evde mutlu olsun diye çabalıyor. Çabaladıkça tam
tersi oluyordu. İçinden şöyle geçirdi Sema: “Tabi o zamanlar bir şeylerin
miktarını artırdıkça etkisinin de artacağını düşünüyordum. Ah kafa ah…”
Cemil’i mutlu etmek için
çabaladıkça sanki tam tersi etki oluyordu. Cemil 52, Sema ise 46 yaşına
geldiklerinde Cemil ayrılma kararı aldığını söylemişti. Ve sanki sıradan bir
karar gibi, sanki ceket değiştireceğini söyler gibi… Yarın evini
değiştireceğini, bir sonraki gün de boşanma için dilekçe vereceğini yemek
yerken iki lokması arasına sıkıştırmıştı. Sonrasında çocukları ve onu mağdur
etmeyeceğini, her türlü ekonomik imkanları sağlayacağını söylemişti. Sema ise
ağzında lokması, gözünden yaş süzülürken kalakalmıştı.
Sema ne kadar çabalasa da boşanma olmuş ve o yıllarını verdiği adam hayatından çıkınca büyük bir boşlukla baş başa kalmıştı. O boşluk sonrasındaki yıllarda ise zihninde hep aynı cümleleri çevirmişti;
* Keşke onu dinlemeyip iş bulsaydım.
* Keşke evin tüm sorumluluğunu ben almasaydım.
* Keşke bir de onlarla uğraşmasın diye çocukların sorunlarını ondan saklamasaydım.
* Keşke kendime özel alanım olsaydı.
* Keşke her istediğine tabi yaparım, musaitim demeseydim.
* Keşke beni tatmin eden bir uğraşım bir üretimim olsaydı.
* Keşke Cemil olmadan ben yaşayamam demeseymişim. Çünkü yaşanıyormuş, gördüm.
* Keşke arada benim de bir hayatım olduğunu fark etseydim.
* Keşke, keşke, keşke, keşke, keşke…..
Keşkeler uzayıp gidiyordu. Artık
bu keşkelere bir son verip kendi yaşadıklarından deneyim transferi yapmaya
karar verdiği noktada ise işler değişti. Bu farkındalık, büyük bir etki yaptı.
Kendinden yeni bir ben inşâ edip hem mutlu hem başarılı olduğu bir hayat kurdu
kendine. Bu yaştan sonra mı? Yeni bir ben inşa etmenin yaşı yoktu…
&
Arka fonda "şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler" çalıyor . Yol yakınken dönebilenlere selam olsun...
YanıtlaSilkeşke demeden doğru şekilde tepki verebilmek ne kadar büyük konfor olurdu...
YanıtlaSilCok guzel bir yazı kaleminize saglik
YanıtlaSilYolun başı sonu bir aslında nerede anladıysan orada çabalaman gerekiyor. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilBu hikayelere bakıyorum hayatıma benzediklerini görüyorum ama geri dönüş yolunu bulamıyorum
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık 🍀
YanıtlaSil