Sabahın erken saatleri, güneş henüz yeni doğuyordu. Sokağın başındaki evde oturan teyzenin horozu ötmeye başlamıştı. Birazdan her sabahki gibi, Emel'i uyandırmaya annesi gelecekti. Önce horozun sesi, ardından annesinin “Haydi bakalım uyanın, erken kalkan yol alır” sözleri Emel’in kulaklarında çınlama sebebiydi. Emel henüz on bir yaşındaydı ve anlamıyordu. ‘’Neden biz sabahın karanlığında, yarı uykulu halimizle kalkmak zorundayız? Hem de her sabah... Ah ah, büyüyünce istediğim kadar uyuyacağım.” Diye düşünüyordu.
Sıcacık yatağından istemeyerek kalkarak, annesinin ona verdiği günlük rutin işleri yapmaya koyuldu. Önce yatakların toplanması, evin süpürülmesi, sonra babası ve erkek kardeşi tarladan gelince kahvaltının hazır olması gerekti.
Emel kalabalık ailesi ile köyde sıradan bir hayat yaşıyordu. O kadar çok hayali vardı ki. Tüm dünyayı gezmek, yeni insanlar yeni hayatlar tanımak istiyordu. Babası ile tarlaya gittiğinde, tarlanın ortasındaki armut ağacının gölgesine uzanır hayallere dalardı. “Bir gün bu köyden çıkıp çok uzak diyarlara gideceğim.”
Sonra bu hayalleri nasıl gerçekleştireceğini düşünür, planlar yapardı. Annesi Safiye’nin gözü hep Emel’in üzerindeydi. Ne zaman onu boş boş otururken bulsa hemen bir iş bulur ve yaptırırdı. Emel küçük yaşına rağmen çok marifetliydi. Yemek yapabiliyor, küçük kardeşine çoğu zaman annelik yapıyordu. Bu ailede boşa geçen zaman yoktu, hep bir üretim vardı. İnsan bu hayata boş boş zaman geçirmeye gelmiş olamazdı.
Yıllar hızla geçmişti, Emel’in kardeşleri köyden birer birer çıkmaya başladılar. Önce ablası Neriman hemşirelik kazanıp başka bir şehre gitti. Ardından diğer ablası, sonra ağabeyi derken Emel artık lise son sınıfa gelmişti.
Bu sene onun için çok önemliydi. Ablalarının test kitaplarını almıştı. Aynı kitapçıktaki soruları en az üç kez çözmüştü. Köydeki diğer kitapları kendi imkanlarıyla toparlayıp evde kendine bir soru arşivi hazırlamıştı. Sürekli test çözüyor, ders çalışıyordu. Sınava kadar dur durak bilmeden elinden geleni yaptı.
Uzun bir bekleyişin ardından, sınavların açıklanacağı gün gelip çatmıştı. Sabahın erken saatinde bir mesaj sesi ile uyandı Emel. Arkadaşı Hatice, Emel’e sınav sonucunu soruyordu. Sonunda açıklanmıştı demek ki. Sonucu öğrenmek için hemen koşarak komşusu Melek ablaya gitti. Kendi evlerinde internet yoktu.
‘’Melek abla uyan. Sonuçlar açıklanmış, hadi sonucuma bakalım lütfen.‘’ Melek abla sayfaya girerken, Emel nefesini tutmuş, gözlerini kapamış bekliyordu.
Emel sınavda tüm soruları doğru cevaplamıştı. Bu inanılmazdı, nasıl olabilirdi. İyi geçmişti sınavı ama böyle bir sonuç beklemiyordu, tekrar koşarak eve geldi. “Anne baba uyanın, erken kalkan yol alır” dedi gülümseyerek. O gün sanki Emel’in bayram günüydü. Çocuklar gibi neşeliydi.
Umarım sonuç alacağımız gün Hepimize öyle bir bayram olsun :)
YanıtlaSilErken kalkan yol alır. Erken başladığımızda işler çorap söküğü gibi yerli yerine oturuyor. Hem kolaylaşıyor. Hem de işler daha çabuk bitiyor...
YanıtlaSilNe kadar güzel yetiştirilmiş bir evlat...egitimleriniz ile inşallah biz de sabileri böyle yetiştiririz insallah
YanıtlaSilEr başlamak hakikaten her işin anahtarı. Sonraki anahtar ise süreklilik😉
YanıtlaSilTüm er davranışların hayra ulaşması ümidiyle, teşekkür ederiz.
YanıtlaSilErken kalkan bir de harekete geçti mi tadından yenmez 😊
YanıtlaSilİnsan bu hayatta tembel tembel oturmadığında hayat da ona karşılığını veriyor 😊
YanıtlaSilEr başlamak…Sabah erken kalkıp birkaç ev işi yaptığımızda bile gün ne kadar verimli geçiyor değil mi?
YanıtlaSilİşe er başlamak er olmak insanın hayatını bereketlendiriyor...
YanıtlaSilErken kalkan yok alir. Çok güzel bir yazı kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilErken kalkınca gun daha güzel başlıyor o gün daha güzel geçiyor. Anlatımı güzel anlatıldı teşekkürler ederim..
YanıtlaSilİnsanoğlu tuhaf canlı; ürettikçe daha çok çalışası gelir, tükettikçe de daha çok tüketme isteği oluşur. Geç yatıp, öğlen kalktığında günün yarısı tüketildiği için diğer yarısında da elini kolunu kaldırası gelmez. Güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık :)
YanıtlaSil