Bir zamanlar, küçük bir kasabaya, gizemli bir yabancı geldi. Adı Hüseyin’di... Hüseyin, kasabaya geldiğinde yanında sadece küçük bir çanta ve içinde bilgece gülümsemesiyle taşıdığı bir sır vardı. Kasaba halkı, Hüseyin'in gelişiyle birlikte bir değişim başlayacağını hissetti, ancak nasıl olacağını kestiremiyordu.
Hüseyin, kasaba meydanında durdu ve etrafındaki insanlara bir çağrıda bulundu: "İhtiyacınız olanı paylaşın ve ihtiyacınız olanı bulun." İnsanlar şaşkınlık içinde birbirine bakarken, Hüseyin devam etti: "İhtiyacı olanın, ihtiyacını görmek, gerçek bir topluluk oluşturmanın anahtarıdır."
Bu çağrı, kasaba halkında bir merak uyandırdı ve birkaç cesur kişi, Hüseyin'in yanına giderek kendi ihtiyaçlarını bir kâğıda yazıyordu. Yazdıklarını ise bir zarf içinde Hüseyin’in kasaba meydanında bıraktığı sandığın içine koyuyorlardı. İlk olarak, genç bir çiftin istekleri ortaya çıktı. Onlar, evlerini yeniden boyamak ve ufak bir bahçe düzenlemesi yapmak istiyorlardı, ancak buna yetecek kadar ek gelirleri yoktu.
Hüseyin, çiftin isteğini duyduktan sonra, kasaba halkına dönerek, "Bir çiftimizin evini güzelleştirmek ve onlara biraz umut katmak için yardım edebilecek var mı?" diye sordu. Kasaba halkı, işe koyulmaya karar verdi. Boya, bahçe malzemeleri ve gönüllü işçilik, kasaba sakinleri arasında paylaşıldı. Bir hafta içinde, genç çiftin evi, kasaba dayanışmasının bir ürünü olarak, yeniden canlandırılmış ve renklenmişti.
Hüseyin, bir sonraki gün, yaşlı bir kadının yanına gitti. Kadın, yıllarca tek başına yaşamış ve bahçesini kendi başına düzenleyecek gücü kaybetmişti. Hüseyin, kadının ihtiyacını duyduktan sonra, bir kez daha kasaba halkına seslendi: "Bu yaşlı kadının bahçesine biraz sevgi ve bakım katmak için kim yardımcı olabilir?" diye sordu.
Kasaba sakinleri, bu sefer de bir araya gelerek yaşlı kadının bahçesini düzenlemeye başladılar. Bahçıvanlar, gençler, çocuklar hep bir aradaydı. Bu sadece bir bahçe düzenlemesi değildi, aynı zamanda komşular arasında yeni dostluklar ve dayanışma bağları kuruluyordu.
Hüseyin'in çağrısı, kasaba halkının ihtiyaçlarını ve becerilerini birbirleriyle paylaşmaya teşvik etti. Kasaba, bir arada güçlü olduğunu fark etti ve bu güç, herkesin ihtiyaçlarını karşılamak için kullanıldı. Her gün, bir kişiye yardım eden bir başkası, başkalarının da kendisine yardım ettiğini gördü.
Bir süre sonra, kasaba tamamen değişmişti. Hüseyin'in çağrısı, insanların ihtiyaçlarına duyarlı olmalarını, başkalarının ihtiyaçlarını görmelerini ve yardım etmeyi öğrenmelerini sağlamıştı. İnsanlar, birbirlerine daha yakın hissetmeye başlamış, topluluk bağları güçlenmişti.
Kalabalıkları topluluğa çeviren şey ortak hedef ve amaçlarında birlik olmalarıydı.
Hüseyin, küçük çantasını alarak kasabadan ayrıldığında, bıraktığı miras daha uzun süre yaşayacaktı. Kasaba halkı, artık ihtiyaçları olduğunda sessiz kalmayacak, birbirlerine yardım etmek için ellerinden geleni yapacaklardı. Hüseyin'in mirası, "İhtiyaç görenin ihtiyacı görülür" ilkesiyle dolu, güçlü bir topluluğun başlangıcını simgeliyordu.
Topluluk olmanın sırrı ihtiyaç üzerine kurulması 🍀 kaleminize sağlık çok güzel bir yazı :)
YanıtlaSilGünümüzde bize empoze edilen "önce kendini düşün", "önce ben ve benim ihtiyaçlarım" a ne kadar da ters. Ama bir o kadar da mantıklı; ihtiyaç görenin mutlaka ihtiyacı görülür. Hep hatırlayabilmek dileğiyle 🌷
YanıtlaSilİhtiyac görenin İhtiyacı görülür❤️
YanıtlaSilİhtiyaç görenin ihtiyacı görülür ama ihtiyaç gördüğünden değil
YanıtlaSilEllerinize sağlık…Yaptığımız şeyi neden yaptığımızı anlatan çok güzel bir yazı olmuş
YanıtlaSilNe güzel anlatılan ne güzel bir konu:) ellerinize sağlık
YanıtlaSilHarika bir fikir emeğinize sağlık
YanıtlaSilGittiğimiz yerde Hğseyin gibi ihtiyaç gideren olmak duasıyla kaleminize sağlık
YanıtlaSilİhtiyaç görenin ihtiyacı görülür.... gerçekten öyle... evde, işte, gerçekten...
YanıtlaSil