Şükran’ın kafası o gün çok karışıktı. Ayşe ile yaşadığı olay onun zihnini alt üst etmişti. “Senin samimiyetsiz konuşmalarına katlanamıyorum.” olmuştu son cümlesi arkadaşının. Hala kafasının içinde yankılanıyordu bu cümle Şükran’ın. Samimiyetsiz mi? Oysa tam tersini düşünüyordu kendisi hakkında. Aslında son derece samimi olduğunu zannediyordu. Acaba Ayşe’nin sözlerinde haklılık payı olabilir miydi?
Hayatta hiçbir şeyin boşuna olmadığını, her şeyin bir sebebinin olduğunu öğretmişti yıllar ona. Dile kolay yarım asırlık hayat ona deneye yanıla, hatta burnunu sürterek öğretmişti. Hiçbir şey boşuna olmuyordu bu hayatta. Ama ya gerçekten Ayşe haklıysa? Samimiyetsiz bir elli yıl geçirmiş olabilir miydi? Düşündü… en başa sardı, neydi bu “Samimiyet”?
Aklına kız kardeşiyle yaşadığı bir diyalog geldi. Kız kardeşi bir taraftan iş yapıyor, bir taraftan da söyleniyordu. “O kadar çok bilgi var ki, hangisi doğru, hangisi değil nasıl emin olacağım?”
Kız kardeşi haklıydı çünkü samimiyet hakkında da kitaplar dolusu bilgi vardı. Ama hangisi doğruydu, nerden bileceklerdi ki? .
“Samimiyet ne demek?” herkesin vereceği bir cevap vardı. Her şeyi bilen(!) Google amcaya yazdığımızda ise bir sürü farklı tanım çıkıyordu insanın karşısına. Onu tatmin eden bir cevap bulamamıştı Şükran.
Doğrusu ne? Nasıl anlayacaktık? Samimiyet diye bir kavram vardı ama insan samimiyetsiz olmakla suçlanınca kalakalıyordu. Kelimenin yorumlardan uzak, gerçek anlamına ihtiyacımız var diye düşündü Şükran.
Yakın zamanda tanıştığı Aysun aklına geldi. Derler ya hani, hemen kanı kaynamıştı Aysun’a. Konuşması, bakışları, gülmesi ile hemen sevdirmişti kendini Şükran’a. Gülerken sadece dudakları ile gülmüyordu. Gözleri, mimikleri sanki bütün davranışları eşlik ediyordu gülümsemesine. Konuşurken de öyleydi. Ne kadar samimi diye düşünmüştü Aysun’a bakarken. Bir çekicilik bir albeni vardı. Acaba onu çekici yapan özellik neydi? Tanımlayamıyordu.
Bazı insanlar der ya hani ; “Ay benim içim dışım bir, içimdekini tutamıyorum söyleyiveriyorum.” Ama daha o bunları söylerken bile, hiç de içi dışı bir gibi gelmiyordur insana… Davranışlarıyla sözleri tutarlı değildir...Acaba insan neye göre karar verir içinin dışının bir olmasına? Söylemek mi gerekiyordur, yoksa davranışlarla bunu kanıtlamak mı?
Şükran cevaba ulaştığını fark etti. Aklına gelen bu iki örneği kıyasladığında bir sonuç çıkıyordu ortaya... “Niyet ve davranış uyumlu olmalıydı.” Bu ikisi arasında uyumsuzluk varsa ağızdan çıkan sözcükler, sergilediğimiz davranışların yanında etkisini kaybediyordu.
“Samimiyet…” diye tekrarladı Şükran. “Yokluğun dert, varlığın nimet…”
Zihninde başka kavramlar belirmeye başlamıştı şimdi. Düşünmeye devam edecekti, çünkü çok iyi gelmişti… “Hadi, yeni kavramlar gelsin bakalım, biraz da onu düşünelim.” Dedi kendi kendine. Verimli bir oyun bulmuştu, üstelik eğlenceliydi…
Samimiyeti, samimiyetli insan olmayı anlayabilenlerden olma dileğiyle kaleminize sağlık🍃
YanıtlaSilSamimiyet; yokluğu dert, varlığı nimet...
YanıtlaSilNe hoş bir söylem, düşündürücü🤔
Samimiyetin var olduğu bir ömür umuduyla kaleminize sağlık 🪻
Kaleminize sağlık hocam
YanıtlaSilEmeklerinize sağlık, samimiyet bu dönemde bulunmaz nimet :)
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🥰
YanıtlaSil