BİR TUTAM MUTLULUK

Vefa, bir eliyle kendi gözyaşlarını, diğer eliyle de kızının alnındaki boncuk boncuk terleri silerken ağlamasını durdurmak için dudaklarını ısırıyordu. Kızının hem uyumasını istiyor hem de uyumasından korkuyordu. Ya uyurken ölürse ve farkına varamazsa? Uykudaki sessizlik bu günlerde ölüm sessizliğine çok benziyordu. Ölüm sanki her zamankinden daha çok kol geziyordu çadırların arasında.

Bu gün üçüncü gündü, boğazlarından tek lokma yiyecek geçmemişti üç gündür. Geçen hafta kızı açlıktan bayılınca, Vefa öldüğünü zannetmişti küçük kızın. Herkes seferber olmuş ellerinde kalan son yiyecekleri onlarla paylaşmışlardı. Burada kalan tüm çocukların durumu böyleydi. Kimsenin elinde yiyecek kalmamıştı. Sebze ve meyve bulmak artık lüks sayılıyordu. Soğan patates bile el altından taneyle temin edilebiliyordu.  

Vefa bir yandan uyuyan kızının nefesini kontrol ediyor, bir yandan da endişeyle düşünüyordu. Acaba Ahmet un bulabilmiş miydi? Gerçekten yardımlara ulaşabilmiş miydi? Her şeyden önemlisi Ahmet sağ salim geri gelebilecek miydi? Çoğu kez gelen yardımları insan avı için fırsat görüyordu siyonistler. O yüzden birçok insan yardım tırlarını uzaktan izliyordu. Açlık canına tak etmedikçe yardım tırlarına gitmek istemiyorlardı.

Eğer eşi unla geri dönebilirse, Vefa elleriyle çamurdan yaptıkları fırında ekmek pişirecekti. Birkaç tane soğanları vardı onu közde pişirip ekmeğe katık edebiliriz diye düşündü.   Aslında çok seçeneği de yoktu zaten. Bir paket un ve birkaç soğanla başka ne yapılabilirdi ki?

Kızının yüzüne bakarken dalmıştı, onun gülümsemesi ile kendine geldi. Küçük kızın gözlerinin içi gülmüştü birden. Vefa küçük kızın baktığı yöne çevirdi başını, Ahmet sırtında un çuvalı ile koşarak geliyordu. Vefa sevinçle fırladı.  O sevinç, küçücük çadırı kocaman bir saraya çevirmişti. Sanki Ahmet kanat takmış uçarak geliyordu, getirdiği un değil cennet sofrasıydı. Ve etrafındaki komşularında da aynı sevinç, aynı neşe vardı. Bu gün bayram gibi bir gün olmuştu onlara.  

Peki, biz en son ne zaman böyle bir mutluluk yaşadık acaba? En son ne zaman elimizde olanlar bayram yerine çevirdi evimizi? İnsan ne tuhaf bir varlık...Elindekilerin kıymetini anlaması için elinden alınması mı gerekiyor?

Peki, mutluluk gerçekten sahip olduğumuz imkânlarla mı ilgili? Ailemiz varken, evimizde güvendeyken, sağlığımız yerindeyken, gidebildiğimiz işimiz, okulumuz varken, sokağımız mahallemiz yerli yerindeyken neden somurtarak geziyoruz mesela? Neden onca imkân mutlu edemiyor bizi? 

Birilerine mutlu olmak için sevdiklerinin hayatta olması yetiyorken, bizi mutsuz eden şey ne?

Birilerine sevdiklerini aradığında o telefonun açılması yetiyorken, bize yetmeyen ne?

Gerçekten “Mutluluk” neyle ilgili?

 &

Her insan bu hayatta mutlu ve başarılı olmak ister. 

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" ; insanın amacını amaç edinen bir gerçeklik ilmidir. 
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 
Yahya Hamurcu


 

Yorumlar

  1. Sahip olduklarımızın farkındalığı ile mutlu olabilmek dileğiyle.. Kaleminize sağlık 🌸🙂

    YanıtlaSil
  2. Gözlerim dolarak okuduğum bir yazı oldu. Onların mutlu olduğu şeylerle bizim mutsuz olmamız... Kaleminize sağlık 🍀

    YanıtlaSil

Yorum Gönder