İMKANLAR VE İNSANLAR

 

“Her sonbahar gelişinde sarı sarı yapraklar

Kuru dallar arasında sen gelirsin aklıma

Her sonbahar gelişinde …”

Radyoda eskilerden bir şarkı çalıyordu… “Eski şarkıların sözleri ne güzeldi” diye düşündü, bir anlamı vardı. Zehra kısık sesle müzik dinlerken pencereden dışarıyı izliyordu. Ağaçlara takıldı gözleri, ağaçların bazı yaprakları yeşilken bazıları sararmıştı. İlk gelecek rüzgârı bekliyor gibiydiler… Nasıl bir düzeni vardı hayatın?

Sürekli tekrar eden bir döngüsü vardı. Mesela geçen sene düşen yaprağın yerine başka yaprak çıkmıştı ama aynı yerde değildi. Aynı şekilde de değildi. Eğer yaprakları yenilenmezse o ağacın hali nice olurdu? Nasıl bir düzendi ki her şey ince bir ayrıntıyla ilerliyordu. Sonbahar gelince yapraklar kuruyor, rüzgâr onları süpürüyor, baharda yeniden yeşertecek ısıyı ve suyu veriyordu.

“İnsanın da aslında dökmesi gereken yaprakları var” diye düşündü. Hayat o yaprakların dökülmesi için uğraşıyor ama insan inatla bırakmıyordu. Oysa geçmişte gerekli olan şey artık kaldıkça zarar veriyordu. Şimdi tıpkı baharda olduğu gibi yeni yapraklara ihtiyaç vardı.

Gelişmek dediğimiz şey böyle değil miydi zaten?

Zihninden geçen düşünceler onu oyalarken kapı zilinin sesiyle irkildi. Bu saatte kim olabilir diye düşündü. Oğlunun gelmesi için erkendi, henüz mesaisi bitmemişti. “Yoksa yine işi mi bıraktı?” diye hayıflandı. Son altı ayda bu kaçıncı işiydi... Ah bu oğlan bir türlü tutunamıyordu hayata.  Kapıya gitti baktı, kimse yoktu. Hayat pek nüktedandı bu aralar.

 “Kulaklarım korkularımla iş birliği yapıyor galiba” diye geçirdi içinden.

Aslında oğluyla çok uzun zamandır anlaşamıyordu. Oğluna elinden gelen desteği vermesine rağmen yetersiz hissediyordu.  Düşünceleri ışık hızında kendi gençliğine gitti…

O zamanın anne babaları neden yetersiz hissetmiyordu acaba? Her biri beş-altı çocukla nasıl baş etmişlerdi. Nasıl başarmışlardı hasarsız çıkmayı bu mücadeleden?

“Şimdi ben bir çocukla ne yapacağımı bilemez haldeyim” diye düşündü.

Gençken bazen anne babasına kızardı. Çok öfkelendiği, yalnız hissettiği hatta ağladığı zamanlar olmuştu. Kendi haline bırakmazdı annesi onu, evde yapılacak her işe dahil ederdi. Yemek, temizlik, misafir ağırlamak en hafif işlerdi… Böyle zamanlarda “Ben asla böyle bir anne olmayacağım, benim çocuğum zorluk nedir bilmeyecek” derdi.

O gençken zorlandığı hiçbir şeyi oğluna yaptırmamıştı. Hep en değerlisi oğlu olmuştu, bunu hep hissettirmişti oğluna. Hiç yormamış, zorlamamıştı hep kendi keyfine bırakmıştı… Peki, iyi mi yapmıştı? İşte şimdi kafası çok karışıktı. Onca çabaya rağmen oğlu yine mutsuzdu, üstelik başına gelen her şeyden annesini sorumlu tutuyordu…

Neydi yanlış olan? Nerede hata yapmıştı Zehra?

İnsan Anne baba olunca çocuğuna kıyamıyordu işte. Onun öğrenmesine fırsat vermesi gerekirken öğrenme sürecindeki zorluğu kendisi yükleniyordu. Çocuğu için her şeyi halleden, zorlu süreçleri çocuğu için geçen anne babalarla doluydu her yer. Zehra da onlardan biriydi işte.

Yüzü gülsün yeter ki…

“Tamam üzülme ben hallederim”

“Ne istiyorsun? Hemen alayım...”

 “Canın ne istiyor onu pişireyim? Yeter ki sen iste”.

 “Dersi mi anlamadın? En iyi öğretmenleri tutarım”

“Ödevini yapamadın mı? Üzülme ben yapayım”

 Peki, bu kadar çaba, uğraş ve sunulan imkanlara rağmen neden mutsuzdu çocuklar?

 “Niye dediklerimi hemen yapmıyorsunuz?”

 “Herkesin var benim niye yok?”

“Siz ne biçim anne babasınız?"

“Siz çok mu başarılısınız ki benden başarı bekliyorsunuz?"

İstedikleri oldukça artan memnuniyetsizlik ve şikayetler…

Neden bu kadar çok şikayet ediyorlar?

Gerçekten ihtiyaçları, istediklerinin yapılması mı?

Gerçekte bir çocuğu yetiştiren, marifetlendiren ona sunulan imkânlar mı?

Bir çocuğu, bir genci mutlu ve güçlü birey haline getiren şey ne?

&

Her insan bu hayatta mutlu ve başarılı olmak ister. 

"Deneyimsel Tasarım Öğretisi" ; insanın amacını amaç edinen bir gerçeklik ilmidir. 
Doğru karar alabilmek, doğru seçimler yapabilmek için insanı açık bir bilince yönlendirir. Problemlerin gerçek çözümlerine yönelik stratejiler verir.
"Kim Kimdir" ile başlayan, "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" ile devam eden programları; insanların kendi dünlerine göre daha mutlu ve daha başarılı olmalarına katkı sağlar.

"İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi. 
Aynadaki kişi...
Tek başına neler yapabileceğini keşfet!" 
Yahya Hamurcu

Yorumlar

  1. İstek ve ihtiyaç farkını farketmeden bu sınavı geçmek mümkün değildi...Elinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş .

    YanıtlaSil

Yorum Gönder