Ayça birçok çocuğun sahip olamadığı şeylere sahip olmasına rağmen mutlu
bir çocuk değildi. Her şeye ağlayan, her şeye üzülen, hep daha fazlasını
isteyen bir çocuktu… Parka gider kendisine arkadaş edinemezdi. Yaşıtlarıyla bir
süre anlaşır, bir süre sonra anlaşamaz tartışırdı. Ya da güzel bir arkadaşlığı olunca
eve gelmesi gerektiğinde ayrılmak istemez yine ağlar, mutsuz olurdu. Taaa ki on yaşında aniden bir beyin kanaması geçirene
kadar.
Ayça on yaşına kadar sağlıklı bir bireyken geçirdiği beyin kanamasından
sonra önce hayatta kalma mücadelesi verdi. Beyin kanamasından kaynaklı artık vücudunun
sol yanı tutmuyordu. Ne kolunu ne bacağını hissetmiyordu. Sanki onlar artık
onun değillerdi.
Hastanede annesine sordu; ‘’Anne kolum nerede…!’’ Onun için yoğun bir mücadele dönemi başlamıştı. Bu hastalık onu erken olgunlaştırmıştı. Şimdi iyileşmek için ne yapması gerektiğine odaklanmalıydı. Yıllar sürecek bir tedavi süreci başlamıştı. Tuvalete bile kendisi gidemiyordu artık. Bu dönemi iyi değerlendirmeliydi. Tedavinin gecikmesi onun iyileşmesini yavaşlatacaktı. Daha yoğun bakımdayken fizik tedavi egzersizlerine başlamıştı. Çocukluğundan ve güçsüzlüğünden dolayı bazen sıkılıp; yapmak istemediği zamanlar oluyordu. O dönem hayatı sadece fizik tedavi olmuştu. İlk başlarda her gün fizyoterapiste gidip, eve geldiğinde de onun verdiği egzersizleri tüm gün tekrarlıyordu. Bir ay gibi kısa süre de yürümeyi başarmıştı. Ama henüz dengesini tam sağlayamıyordu. Başta bu sene okula ara vermeyi düşünürken, yürümeyi başardıktan sonra okula devam etme kararı aldı. Hem okul hem fizik tedavi onu daha da yoruyordu. Biliyordu ki bu geçici… Yorulacaktı ama bir süreliğine... Bu süreçte annesi ve babası da boşanmıştı. Bu durum da onu çok üzmüştü. Ayrıldıktan sonra babasının onunla görüşmemesi, ilgilenmemesi onu çok daha fazla üzmüştü. Aradan yıllar geçti… Eğitim hayatını tamamladı ve sevdiği adamla evlendi…
Evleneli iki yıl olmuştu ki, üç aylık hamileyken bir gün ani bir kanama ile hastaneye gidip düşük yaptığını öğrenmişti. Kayıp…! Evet, birçok insan için kayıp gibi görünüyordu. Ama Ayça; “Her kayıp, kayıp değil.” Dedi içinden geçmişini hatırlayarak. Geçmişte geçirdiği beyin kanaması sonucu felç olduğu için birçok tedavi yöntemini denemiş olmasına rağmen bugün sol elini kullanamıyordu. Herkes gibi rahat yürüyemiyordu… Babası da o dönemde hayatından gitmişti. Biliyordu ki her şey bir süreliğine bizimle. Elini, yürüyüşünü, babasını, bebeğini kaybetmiş görünüyordu… Başkaları bunu kayıp olarak düşünebilirlerdi. Ayça ise kayıp zannettiğimiz şeylerin aslında bizi güçlendirmek için bizden alındıklarını biliyordu . Bu sayede daha güçlü, daha mutlu, daha iyi ilişkiler kurabilen, sabırlı, sorun yaşadığında çözüme odaklanabilen bir insan olmuştu.
Onu, bu kayıp zannedilen şeyler bu noktaya getirmişti… Başına gelen şeyleri, olumsuzluk olarak değerlendirmiyordu. Biliyordu ki hayat bizden yanaydı ve her yeni gün bambaşka umutlarla gülümsüyordu... İyi ki nefes alıyorum diye geçirdi içinden, gülümseyerek...
Ne güzel ne samimi ifade edilmiş:) Hayatın bize gerçekte ne demek istediğini anlayabilmek her şey daha güzel ve kolay olacak🥰
YanıtlaSilElinize sağlık...ibretlik bir hikaye...
YanıtlaSil"Her kayıp, kayıp değil" insanın bazen aleyhine görünen şeyler onun lehine olabiliyor. Lehine gözükenlerde aleyhinde... O yüzden toplama bakmak lazım
YanıtlaSilHer kayıp kayıp değildir; ne kadar doğru bir cümle. Insan bir şeyi kaybeder ama tüm hayatını toparlayacak imkan verilir. Ya da bir şeyi kazandığını zanneder ama kazandığı ona tüm süreçlerini kaybettirebilir. Elinize sağlık çok güzel bir makale olmuş 🌷
YanıtlaSilAslında hepimizde böyle bir yaşam sevinci olsa problemlerimizi de hiç bu kadar büyütmeyiz ümitsizliğe çok çabuk düşmeyiz
YanıtlaSilKayıp zannettiklerimize rağmen ümitvari olmak çok kıymetli... Kaleminize sağlık...
YanıtlaSilHepimizin başta dezavantaj sandıklarımızın avantajımıza olduğunu fark ettiğimiz günlere ulaşmamız dileğiyle. Kaleminize sağlık 🌸
YanıtlaSilNe kazanır insan ,gerçeği kaybettiyse...Ne kaybeder insan,gerçeği kazandiysa...
YanıtlaSil